Kayıtlar

Şubat, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

CUMA SOHBETLERİ 11- EN DEĞERLİ İNSAN

Resim
İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı. Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği; birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti. Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu. Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver." Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri bü

CUMA SOHBETLERİ 10 (HAYIR-ŞER)

Resim
Hayır Bir zamanlar Afrikadaki bir ülkede hüküm süre bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister baskasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi: Bunda da bir hayır var! Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi: "Bunda da bir hayır var!" Kral acı ve öfkeyle bağırdı: "Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?" Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak

GAZANFER ÖZCAN a allahtan rahmet diliyorum...

Resim
İstanbul - Devlet Sanatcısı Gazanfer Özcan tedavi gördüğü Amerika n Hastanesi'nde bu akşam hayatını kaybetti. Gazenfer Özcan, 1.5 ay önce rahatsızlanarak Amerika n Hastanesi'nde yoğun bakım ünitesine alınmıştı. Beyin'e giden damarlarda tıkanıklık bulunan Özcan akciğerlerinden de rahatsızdı. Ünlü oyun cunun durumu bugün kötüleşmiş ve bilincini yitirmişti. ÜSTAD IN YERİ DOLDURULMAZ ...... MEKANI CENNET OLSUN........

blog ödüllerim....

Resim
bendenize blog ödülünü layık gören sıla ve paşanın annesine .... sevgi ve saygılarımla... SEVGİYE DAİR NE VARSA ISMARLADIM BEN HERKESE; LALENİN ,GÜLÜN, RENGİ AŞKIN İÇİN ÖMRÜMÜZDE ; Güleç yüzlü , güzel özlü, Üstüne gitmeyin.Açıksözlü, Lisanında yoktur.İki yüzlü. Değirmen Taşı gibi öğütür. En sevimli haliyle de övünür. Rengarenktir yaşamı ; ikizler hali. Emeline ulaşır her durumda talihli. Nükteleri noktasızdır; sürer hayali. bende bu ödülü tüm blogçu arkadaşlara itham ediyorum.. emeklerinize sağlık..... ayrıca sevgililer gününüzü kutluyorummm .....

CUMA SOHBETLERİ 9 - GÖL OLMAK

Resim
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. - "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle: - "Acı" diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: - "Tadı nasıl?" "Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak .- "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam, "Hayır" diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: - "Yaşamdaki ıstırap

CUMA SOHBETLERİ-8 TANRI MİSAFİRİ

Resim
İbrahim Nebi, biliyorsunuz keremiyle, zehasıyla ünlü bir zât!. Sofrasında kimse olmadan boğazından bir lokma geçmezmiş. Bir akşam yine sofrasını kurmuş. Gelen olmamış, yalnız kalmış. Rabbine yakarmış... ''Yarabbi! Yine sofram boş kaldı! Ne olur bir misafir yolla soframa…” İbahim'in duasını kabul etmiş Cenâb-ı Hak... Derken biraz sonra birisi seslenmiş dışardan.. “Kimse var mı burda?” Hemen fırlamış yerinden İbrahim, kapıyı açmış. “Hoşgeldin”, demiş... “Buyur...Tanrı misafiri eyvallah..Gel, otur” ... Oturmuşlar, ne varsa sofraya konmuş... "Bismillah" demiş, elini uzatmış İbrahim Nebi... Adam da elini uzatmış, ordan ekmek koparmış.. ''Aaa!'' demiş İbrahim, “Besmele çek! Allah'ın adını an!. Bu nimeti bize veren Allah!”… Yaşlı, sakalları göbeğine düşmüş ihtiyar, “Ben”, demiş, “Tanımam senin rabbini.. Kimdir o?..” İbrahim aleyhisselâm; “Olmaz!” demiş... “Bana Alllah'ın verdiği bu rızkı, O'nu tanımayan, O'nu reddeden birine nasıl veririm?

BALIKÇI

Resim
Amerikalı zengin işadamı, bir iş seyahati sırasında küçük bir Meksika kıyı kasabasına uğrar. Limanda gezerken, ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker. Merakla yanına yaklaşır ve sorar, - “Merhaba, bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı ? Balıkçı, tümünü bir-iki saate yakaladığını söyler. İşadamı bu kez, niçin daha uzun süre kalıp daha fazla balık yakalamadığını sorar.Balıkçı, ailesinin geçimi için bu kadarının yettiğini söyler.Amerikalı işadamı merakla balıkçıya kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı anlatır..., - “Geç vakit yatarım, sabah birazcık balık yakalarım. Sonra çocuklarımla oynarım,öğlende de karım Maria ile biraz siesta yaparım.Akşamları, amigolarla beraber gitar çalıp şarap içeriz, eğleniriz. Dolu ve meşgul bir yaşantım var senyör .”Amerikalı gerinerek, - “Benim Harvard'dan MBA'm var ve sana yardım edebilirim. Balık tutmak için daha çok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne ile çalışmalısın.Bu tekneden e