Kayıtlar

Haziran, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

CUMA SOHBETLERİ 27 OK YAY VE HEDEF

Resim
Bir japon ok ustası öğrencisine ; 'sonuna kadar gerilmiş bir yay,tüm evreni içine almış demektir.işte bunun için yayı doğru biçimde germeyi öğrenmek çok önemlidir' der.. Zen okçuları ise,yayı doğru gerebilmek için vücudun gergin olmamasını,aksine ,bir bebeğin parmağı tutması gibi kuvvetli fakat yumuşak ve amaçsız olmayı öğütler... Çünkü ; Doğru yolda amaç güdülmez... Hedefi vuracağım diye ne kadar çabalarsanız o kadar başarısızlıkla karşılaşacaksınız. amaçtan o kadar uzaklaşmış olursunuz çünkü amaç hedefi vurmak değildir,hedefe bizzat ulaşmak nihayetinde hedef olmaktır.. Bir şeyi başarma tutkunuz yolunuza çıkmış en büyük engeldir... Zen , hedef gütmeyi zihinden silerken,hedefe giderken aradaki tüm amaçları kardırmayı öğretiyor. Ok ve yayı dahi... Onların hareketin en yüksek kertesi hareketsizlik.. Belâgatin en yüksek kertesi suskunluktur gibi... Büyük usta isimli öyküde ustanın öğrencisine verdiği ders anlatılır ; yeryüzündeki en iyi okçu olmayı hedefleyen yetenekli fakat genç

CUMA SOHBETLERİ 26 HIZIR (a.s)!..

Resim
Ramazan.. Cuma günü.. Cuma vakti.. Cemaat tek tük camiye gitmekte.. İmam kürsüde.. Girenlerin arasında. O… Hızır.. Hızır (a.s.) da genç ihtiyar arasında onlardan biri gibi gidiyor bir köşeye oturuyor. Kürsüde imam sohbete başlıyor. Hızır’ın (a.s.) yanına kırklı yaşlarında bir adam gelip oturuyor. Cami yavaş yavaş dolmakta… Adam, bir müddet sonra uyuklar bir vaziyette sallanıyor, ha uyudu ha uyuyacak. Hızır (a.s.) adamı dürtükleyerek “ Uyuyacaksın ” der. Adam: - Uyumam beni rahat bırak .. Hızır (a.s.) ses etmez, ancak ezan okundu okunacak, adam ha uyudu ha uyuyacak, bir daha dürtükleyerek; “ Uyuyacaksın dedim” der. Adam: - Bende sana uyumam, beni rahat bırak dedim. Hızır olduğunu söylerim, buradan çıkamazsın. Bu kalabalık sakalında bir tel bırakmaz. Hızır (a.s.) susar ve gözlerini kapar, boynunu büker ALLAH’a yönelerek: - Ya Rabbim! Bu nasıl iştir. Bu kulun benim kim olduğumu bildi. Bu nasıl iştir ki bendeki listede bunun ismi yok.” Cevap gelir: - Sana verilen listede beni sevenlerin is

cuma sohbetleri 25 karışmam allahın işine!!

Karışmam Allahın İşine Baba erenler bir gün hamama gitmiş. Güzelce yıkanmış, temizlenmiş, göbek taşına uzanıp keyif çatmaya başlamış. Derken, gözü hamamın içinde dolaşan, milletin ayakları altında ezilen hamam böceklerine takılmış. Bektaşi ister istemez düşünmüş ve içinden Allah'a seslenmiş: Yüce Allah'ım, hikmetinden sual olunmaz, lakin ne diye şu hamam böceklerini yarattın? Zavallı hayvanlar, hepsi de kara kuru, çirkin, hiçbir işe yaramaz. Bir de böyle hamam köşelerinde ordan oraya koştururlar, çile çekerler, ayak altında ezilirler. Bektaşi biraz daha fikredip hamam sefasını tamamlamış ve evine dönmüş. Aradan haftalar geçmiş. Bir gün baba erenlerin kaba etinde bir kaşınma başlamıs. Ama ne kaşınma ! Önce tatlı tatlı kaşınırken, bektaşi artık dayanamaz olmuş. Kaşındıkca kaşınmış, kaba etleri yara bere içinde kalmış. İş zevk vermekten çıkıp adeta bir işkenceye donüşmüs. Erenler artık sırtüstü yatamaz, oturamaz olmus. Tanıdığı ne kadar doktor varsa hepsine kaba etlerini göstermiş

cuma sohbetleri 24 AĞA

Köyün ağasıydı, dededen, babadan kalma bir zenginlikti onunki. Malları da, namı da ata yadigârıydı. Varsın olsun. Ona göre, sorun yoktu. Zira, onu köyün bir numaralı adamı yapmaya yetecek kadar malı da vardı, namı da... Ağa demek, bir bakıma, köyün padişahı demekti. Sözünün üstüne söz gelmezdi. Hele bir gelsin; getiren ya anında özür diler, ya derhal karşısından kalkardı. Hele kalkmasın; başkaları kaldırırdı. Hele kaldırmasınlar; ağa yapacağını bilirdi. Önünde yürüyen de olmazdı, ardından konuşan da. “Ağa”ydı bugüne bugün. Köy küçüktü gerçi, ama ağa büyük adamdı. Herşey iyi hoştu da, ağanın ağzının tadını kaçıran bir sorun vardı. O da hallolsa, hiçbir sorun kalmayacaktı. Ağa, köyün imamından yana dertliydi. Gerçi kendisinin namaz-niyazla fazlaca işi yoktu. Allah'ını bildiğini, çok sevdiğini söyler; “Yalnız, Allah'la kul arasına girmeye gerek yok” diye eklerdi. Namaz, onunla Allah'ı arasında bir meseleydi. Yine de, köyün camisine hiç uğramamak olmazdı. “Gavur değiliz herhald