Kayıtlar

cuma sohbetleri etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

CUMA SOHBETLERİ 51- ŞEYTAN VAR MIDIR?...

B ir üniversite profesör ü öğrencilerine su soruyu sorar; - Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı ? Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar. - Evet, her şeyi Tanrı yarattı ! Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine ' Evet efendim ' diye cevaplar. Profesör devam eder. - E ğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da Tanrı yaratmış olur. Çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de Tanrı şeytandır . Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur. Profesör öğrencilerine bir kez daha Tanrı'nın içindeki kaderin bir efsane olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça mutludur. Bu arada başka bir öğrenci ayağa kalkar ve ' Bir soru sorabilir miyim profesör ' der. Profesör sorabileceğini söyler. Öğrenci ' Soğuk var mıdır ' diye sorar. Profesör ; ' Nasıl bir soru bu böyle, tabii ki vardır ' di ye cevaplar. ' Sen hiç soğuktan üşümedin mi ?' Öğrenci ' Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur; yaşam

CUMA SOHBETLERİ 49 KARTAL VE TAVUK

Bir zamanlar, büyük bir dağda kartallar yuva yaparlarmış. Bir kartal da 4 tane yumurtası ile bu dağda yaşıyormuş. Bir gün bir deprem olmuş. Ve yumurtalardan bir tanesi dağdan yuvarlana yuvarlana vadide yer alan bir çiftliğe kadar düşmüş. Bu çiftlik bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftlikteki tavuklar, bu değişik ve normalden büyük yumurtayı sahiplenmeye karar vermişler. Yaşlı bir tavuk bu yumurtayı ve içinden çıkacak yavruyu, koruması altına almış. Bir gün, küçük kartal doğmuş. Çevresinde tavukları görmüş ve kendini bir tavuk zannetmiş. Bütün tavuklar da ona bir tavuk gibi davranmışlar. Ailesini de çok seviyormuş. İçinden, bazen, “ ben kimim ?” sorusu geçiyormuş. Ama o bir tavukmuş. Bunu böyle bilmeliymiş. Birgün çiftlikte oyun oynarlarken, yukarı baktığında bir grup kartalın özgürce uçtuklarını görmüş. " Aman Allah’ım, ne kadar güzel uçuyorlar. Ben de onlar gibi uçmayı çok isterdim " demiş. Tavuklar, bu düşünceye hep birlikte gülmüşler. " Sen bir tavuksun ve tavuklar uçamazlar

cuma sohbetleri 48 rızık endişesi

Büyük velilerden Şakik Belhi (VIII. yy) bir kıtlık senesinde, herkesin kara kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın kölesinin kıtlığı önemsemeyerek eğlendiğine şahit oldu. Yanına yaklaştı ve sordu: - Herkes kıtlıkla, açlıkla karşı karşıya olmaktan inler dururken sen neye güvenerek böyle eğlenebiliyorsun? Köle cevap verdi: - Herkesten bana ne? Benim için bir tehlike söz konusu değil. Benim efendimin 7-8 tane köyü var, her ihtiyacımız o köylerden sağlanıyor. Bu açıklama Şakik'i adeta bir şamar gibi sarstı. Çünkü kendisi de kıtlıktan dolayı endişe içindeydi. Ama köle onu uyandırdı ve kendi kendine şöyle dedi: - Hey Şakik kendine gel! Şu köle nihayet bir insan olan efendisine bunca güveniyor, kendini emniyet içinde hissediyor. Sen ki bütün canlıların rızkını garanti eden Allah'a inanıyor, tevekkül ediyorsun, Bu nice tevekküldür ki rızık endişesi içindesin… ....................... hayırlı cumalar .....

cuma sohbetleri 46 EN İYİ BUĞDAY

Resim
Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi: -Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi. -Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda, -Neden olmasın, dedi çiftçi. -Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor. Kıssa: Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir. HAYIRLI HAFTA SONLARI ... SEVGİLERİMLE....

CUMA SOHBETLERİ 43 TERBİYE YARADILIŞA TABİDİR..

Eski iran hükümdarlarından biri vezirine oğlunun hocasından yakınıyordu: - Ben istiyorum ki oğlum ilim öğrensin, benim yerime iyi bir hükümdar olsun, o ise devamlı müzikle, sesle, sazla meşgul Demek ki hocası buna iyi bir yön veremiyor Vezir aynı görüşte değildi: - Hükümdarım hocanın elinde mucize yok Çocuğun kabiliyeti neye ise hocası ancak onda ilerlemesine, olgunlaşmasına yardım edebilir İnsanın tabiatı değiştirilemez Terbiye yaratılışa tabidir Hükümdar aksi görüşteydi Terbiye ile yaratılışa yön verebileceğini iddia ediyordu Bunu kanıtlamak için bir akşam sarayında bir eğlence düzenledi Bu eğlence sırasında eğitilmiş kedilerin bir gösterisi de yer aldı Bu kediler, sırtlarında, bir tabak içinde yanan mumları taşıyorlar ve onları düşünmüyorlardı Hükümdar vezire bu kedileri göstererek: - Görüyorsunuz, terbiyenin nelere gücü yetiyor, dedi Vezir karşılık vermedi Olumlu, olumsuz bir şey söylemedi Yeni bir eğlence gecesini bekledi Bir başka gecede düzenlenen eğlenceye gelirken yanında gizl

CUMA SOHBETLERİ 42 KAYINVALİDE

UZUN YILLAR ÖNCE, Çin'de Li-li adında bir kız yaşıyordu. Günler günleri, yıllar yılları kovaladı ve çoğu genç kız gibi Li-li de günün birinde bir delikanlıyla evlendi. Li-li'nin kocası zengin biri olmadığı gibi, ailesine karşı sorumluluklarına dikkat eden biriydi de. O yüzden, Li-li'nin evi kocasıyla birlikte dul kayınvalidesi ile de paylaşması gerekiyordu. Gelin görün ki, aylar geçtikçe, Li-li kayınvalidesiyle geçinmenin çok zor olduğunu anlamaya başladı. İkisinin de kişiliği çok farklıydı ve bu yüzden sık sık kavga ediyorlardı. Kavgalar gitgide o kadar şiddetlenmişti ki, konu komşu da evde olup bitenlerden haberdar olmaya başlamıştı. Birkaç ay daha böyle geçtikten sonra, Li-li bu işin böyle gitmeyeceğinden iyice emin haldeydi. Bu durumun annesi ile eşi arasında kalan kocası için evliliği cehenneme çevirdiğini de görüyor; eşi için de üzülüyordu. Li-li, bir çare bulabilme ümidiyle, baba tarafından aile dostları olan bir baharatçıya gidip derdini anlattı. Baharatçı, Li-li

CUMA SOHBETLERİ 41 KAVANOZ

Resim
Aşağıdaki gerçek hikâye Kellog Business School'da (Northwestern üniversitesi) İş idaresi master öğrencileri ile Zaman Yönetimi dersi profesörü arasında geçer. Profesör sınıfa girip karşısında duran dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra; “Bu gün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız” dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan “Doldu” diye cevapladılar. Profesör “Öyle mi?” dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş doktu. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu. Bir öğrenci “D

CUMA SOHBETLERİ 39 sorumluluk

Resim
Vaktiyle her türlü maddi imkâna sahip olmasına rağmen can sıkıntısından, hayatın yaşanmaya değmez olduğundan yakman bir prens vardı Kardeşleri, arkadaşları gezer, ava gider, eğlenirken o odasına kapanır, sürekli düşünürdü Oğlunun bu haline hükümdar babası çok üzülüyordu . Birgün hükümdar, ülkesinin en bilge kişisini sarayına çağırtıp ona oğlunun durumunu anlattı ve buna bir çözüm bulmasını istedi Bunun için bilgeye bir hafta mühlet verdi Bir hafta içinde bir formül bulamazsa bunun hayatına mal olabileceğini de hatırlattı Yaşlı bilge üç beş gün düşünüp taşındı; aklına hiç bir çözüm gelmedi Bu nedenle canını olsun kurtarmak için ülkeyi terketmeye karar verdi Üzgün, dalgın bir şekilde ülkeyi terkederken, bir köyün yakınında koyunlarını, keçilerini otlatan küçük yaşta bir çobanla bir süre ahbaplık etti Bundan cesaret alan küçük çoban yaşlı dostuna “Amca şu hayvanlarıma biraz göz kulak oluver de, ben de şu görünen köyden azık alıp geleyim, bugün azık almayı unutmuşum” dedi Bilge de zevkle k

cuma sohbetleri 36 AHDE VEFA

Resim
Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki : -"Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin. " Bu söz üzerine Hz.Ömer suçlanan gence dönerek : - Söyledikleri doğru mu? diye sorar , Suçlanan genç der ki : - Evet doğru. Bu söz üzerine Hz Ömer; - Anlat bakalım nasıl oldu diye sorar: Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, der ki : - "Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor, hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım, arkadaşların babası içerden hışımla çıktı, atıma bir taş, attı atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret. "Bu söz üzerine Hz Ömer: - "Söyleyecek

cuma sohbetleri 35 KÖR KUYU

Resim
Günlerden bir gün, köyün birinde, bir adamın eşeği, kuyuya düşmüş. Kuyu kör bir kuyu, ağzı tahtayla kapatılmış, üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürümüş, zayıflamış ve toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekememiş.Hayvancık saatlerce acı içinde kıvranıp, bağırmış kendi dilinde. Eşeğin sesini duyan sahibi gelip bakmış ki vaziyet kötü. Zavallı eşek kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırmış.Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kalmış. Sonunda karar vermişler ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atmışlar.Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe dökmüş. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış. Köylüler ağzı açık bakakalmışlar. Hayat, bazen bizim de üz

cuma sohbetleri 31 HACI RIFKI

Vakit gece yarısı... Ortada ses sada yok... Uzaktan bir iki köpek havlaması duyuluyor o kadar. Rıfkı amcanın yüreği kıpır kıpır... Akşam üzeri hac işlemini birlikte yaptırdığı müstakbel hacı arkadaşlarıyla vedalaşmış, evine gidiyor. Birkaç gün sonra Allah nasip ederse mukaddes topraklara doğru yola çıkacakla. Bu duyguyu ailesi ve çocuklarıyla paylaşmak için aceleci... Tenha sokakta ilerlerken, loş ışığı henüz sönmemiş bir evin önüne geldiğinde pis bir koku burnunun direğini kırıyor. Öyle pis koku ki, midesi bulanıyor. "Üüffff!" diyor gayri ihtiyari, "Bu ne pis bir koku Allahım. Leş kokusu bu be... "Koku sebebiyle sağına soluna bakınırken loş ışıklı pencereden bir ses duyuyor ağlamaklı: - Anne pişmedi mi daha? Durup içeriye kulak kabartıyor. - Az daha sabret yavrum. Az kaldı. Bir başka çocuk sesi. Diğer kardeşi olmalı. - Anne çok acıktım. - Tamam kızım pişiyor işte. Pis koku insanın midesini bulandırıyor. Öğürmemek için çaba gerek.Peki yavrularını teselli etmek istey

CUMA SOHBETLERİ 30 CIRCIR BÖCEĞİ

Resim
Bir gün New-York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. Gruptan biri, bir Kızılderili'dir. Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır aramaya başlar. Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder. Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder. Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı, Kızılderili'ye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?" diye sorar. Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler. Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı

cuma sohbetleri 29 HİDDET

Adam yeni otomobiline bakmak için evinden çıktığında, 3 yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle, kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Pat pat cekici vurup duruyor kaportaya... Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun elinden cekici alıp o hiddetle oğlunun eline çekiçle vurmaya başlamış. 3 -4 defa vurduktan sonra kendine gelip bırakmış çekici ve oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da, elinden birşey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklannı kesmek zorunda kalmış.Çocuk ameliyattan çıkıp, gözlerini açtığında, bandajlı ellerini farketmiş ve gayet masum bir ifadeyle, "Babacığım, arabana zarar verdiğim için çok üzgünüm" demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: "Parmaklanm ne zaman yeniden çıkacak?"Babası eve dönmüş ve o gün intihar etmiş.... Bu gercek bir olaydır. Yaşanmış ve belki de bizlerinde yaşayabileceği bi durum. Verilen tepki çok düşüncesizce ve sert. Ama sertliği, olayın geri dönülmez

CUMA SOHBETLERİ 28 GÜVEN VE DERS

İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Nefes almak için parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli… Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim' dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu. İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar ya

CUMA SOHBETLERİ 27 OK YAY VE HEDEF

Resim
Bir japon ok ustası öğrencisine ; 'sonuna kadar gerilmiş bir yay,tüm evreni içine almış demektir.işte bunun için yayı doğru biçimde germeyi öğrenmek çok önemlidir' der.. Zen okçuları ise,yayı doğru gerebilmek için vücudun gergin olmamasını,aksine ,bir bebeğin parmağı tutması gibi kuvvetli fakat yumuşak ve amaçsız olmayı öğütler... Çünkü ; Doğru yolda amaç güdülmez... Hedefi vuracağım diye ne kadar çabalarsanız o kadar başarısızlıkla karşılaşacaksınız. amaçtan o kadar uzaklaşmış olursunuz çünkü amaç hedefi vurmak değildir,hedefe bizzat ulaşmak nihayetinde hedef olmaktır.. Bir şeyi başarma tutkunuz yolunuza çıkmış en büyük engeldir... Zen , hedef gütmeyi zihinden silerken,hedefe giderken aradaki tüm amaçları kardırmayı öğretiyor. Ok ve yayı dahi... Onların hareketin en yüksek kertesi hareketsizlik.. Belâgatin en yüksek kertesi suskunluktur gibi... Büyük usta isimli öyküde ustanın öğrencisine verdiği ders anlatılır ; yeryüzündeki en iyi okçu olmayı hedefleyen yetenekli fakat genç

CUMA SOHBETLERİ 26 HIZIR (a.s)!..

Resim
Ramazan.. Cuma günü.. Cuma vakti.. Cemaat tek tük camiye gitmekte.. İmam kürsüde.. Girenlerin arasında. O… Hızır.. Hızır (a.s.) da genç ihtiyar arasında onlardan biri gibi gidiyor bir köşeye oturuyor. Kürsüde imam sohbete başlıyor. Hızır’ın (a.s.) yanına kırklı yaşlarında bir adam gelip oturuyor. Cami yavaş yavaş dolmakta… Adam, bir müddet sonra uyuklar bir vaziyette sallanıyor, ha uyudu ha uyuyacak. Hızır (a.s.) adamı dürtükleyerek “ Uyuyacaksın ” der. Adam: - Uyumam beni rahat bırak .. Hızır (a.s.) ses etmez, ancak ezan okundu okunacak, adam ha uyudu ha uyuyacak, bir daha dürtükleyerek; “ Uyuyacaksın dedim” der. Adam: - Bende sana uyumam, beni rahat bırak dedim. Hızır olduğunu söylerim, buradan çıkamazsın. Bu kalabalık sakalında bir tel bırakmaz. Hızır (a.s.) susar ve gözlerini kapar, boynunu büker ALLAH’a yönelerek: - Ya Rabbim! Bu nasıl iştir. Bu kulun benim kim olduğumu bildi. Bu nasıl iştir ki bendeki listede bunun ismi yok.” Cevap gelir: - Sana verilen listede beni sevenlerin is

cuma sohbetleri 25 karışmam allahın işine!!

Karışmam Allahın İşine Baba erenler bir gün hamama gitmiş. Güzelce yıkanmış, temizlenmiş, göbek taşına uzanıp keyif çatmaya başlamış. Derken, gözü hamamın içinde dolaşan, milletin ayakları altında ezilen hamam böceklerine takılmış. Bektaşi ister istemez düşünmüş ve içinden Allah'a seslenmiş: Yüce Allah'ım, hikmetinden sual olunmaz, lakin ne diye şu hamam böceklerini yarattın? Zavallı hayvanlar, hepsi de kara kuru, çirkin, hiçbir işe yaramaz. Bir de böyle hamam köşelerinde ordan oraya koştururlar, çile çekerler, ayak altında ezilirler. Bektaşi biraz daha fikredip hamam sefasını tamamlamış ve evine dönmüş. Aradan haftalar geçmiş. Bir gün baba erenlerin kaba etinde bir kaşınma başlamıs. Ama ne kaşınma ! Önce tatlı tatlı kaşınırken, bektaşi artık dayanamaz olmuş. Kaşındıkca kaşınmış, kaba etleri yara bere içinde kalmış. İş zevk vermekten çıkıp adeta bir işkenceye donüşmüs. Erenler artık sırtüstü yatamaz, oturamaz olmus. Tanıdığı ne kadar doktor varsa hepsine kaba etlerini göstermiş

cuma sohbetleri 24 AĞA

Köyün ağasıydı, dededen, babadan kalma bir zenginlikti onunki. Malları da, namı da ata yadigârıydı. Varsın olsun. Ona göre, sorun yoktu. Zira, onu köyün bir numaralı adamı yapmaya yetecek kadar malı da vardı, namı da... Ağa demek, bir bakıma, köyün padişahı demekti. Sözünün üstüne söz gelmezdi. Hele bir gelsin; getiren ya anında özür diler, ya derhal karşısından kalkardı. Hele kalkmasın; başkaları kaldırırdı. Hele kaldırmasınlar; ağa yapacağını bilirdi. Önünde yürüyen de olmazdı, ardından konuşan da. “Ağa”ydı bugüne bugün. Köy küçüktü gerçi, ama ağa büyük adamdı. Herşey iyi hoştu da, ağanın ağzının tadını kaçıran bir sorun vardı. O da hallolsa, hiçbir sorun kalmayacaktı. Ağa, köyün imamından yana dertliydi. Gerçi kendisinin namaz-niyazla fazlaca işi yoktu. Allah'ını bildiğini, çok sevdiğini söyler; “Yalnız, Allah'la kul arasına girmeye gerek yok” diye eklerdi. Namaz, onunla Allah'ı arasında bir meseleydi. Yine de, köyün camisine hiç uğramamak olmazdı. “Gavur değiliz herhald

cuma sohbetleri 23 FATİH (FETİH)

Resim
iSTANBUL ELBETTE FETHOLUCAKTIR. ONU FETHEDEN KOMUTAN NE GÜZEL KOMUTAN ONU FETHEDEN ASKER NE GÜZEL ASKER" MÜJDESİNE MAZHER OLAN HZ FATİH VE ASKERLERİ BİZE CENNET BAHÇELERİNİ HEDİYE ETTİLER Fatih Sultan Mehmet,Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e karşı duyduğu derin muhabbetini,en güzel biçimde İstanbul'un fethinde ortaya koymuştur. Fethin hazırlık aşamasında,Rumeli Hisarı'nı, O nun güzel ismi ''Muhammed''in arapça yazılışına göre inşa ettirmiş ... Hatta kendiside yapımı sırasında bizzat taş taşımıştır. İSTANBUL GÜZEL ŞEHİR BOĞAZDA İNCİ BİR KOLYE .... hayırlı cumalar hayırlı hafta sonları

cuma sohbetleri 22 görebilmek

Resim
Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa; - Buranın yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.. Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra; Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde..Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez. - Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk. Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten. - İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?. -Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk... Üstelik manolyalar da katılıyor onlara.. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde farketmiş çocuğun kör olduğunu.. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini