Kayıtlar

cuma sohbetleri 35 KÖR KUYU

Resim
Günlerden bir gün, köyün birinde, bir adamın eşeği, kuyuya düşmüş. Kuyu kör bir kuyu, ağzı tahtayla kapatılmış, üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürümüş, zayıflamış ve toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekememiş.Hayvancık saatlerce acı içinde kıvranıp, bağırmış kendi dilinde. Eşeğin sesini duyan sahibi gelip bakmış ki vaziyet kötü. Zavallı eşek kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırmış.Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kalmış. Sonunda karar vermişler ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atmışlar.Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe dökmüş. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış. Köylüler ağzı açık bakakalmışlar. Hayat, bazen bizim de üz

CUMA SOHBETLERİ 34 KAVAK AĞACI İLE KABAK

Resim
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: -Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç? -On yılda, demiş kavak. -On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak -Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak! -Doğru, demiş kavak. Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa: -Neler oluyor bana ağaç? -Ölüyorsun, demiş kavak. -Niçin? -Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için. Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır. HAYIRLI CUMALAR HAYIRLI BAYRAMLAR DİLİYORUM ...

KADR GECESİ

Muhakkak ki biz Onu (Kurân'ı), (Hz. Muhammed'in a.s.) Kadr gecesinde inzâl ettik! Kadr gecesini(n kadrini, şerefini, haşmetini) bilir misin? Kadr gecesi, bin aydan (seksen yıllık ömür) daha hayırlıdır! Melekler ve Ruh Onda tenezzül eder, Rablerinin izni ile her hükümden. Selâm (hakikati yaşatarak); tâ ki Fecr'in doğmasına kadar (Hakikatin zuhuru ile şuurun vechi tanımasına kadar). .... mevlana hazretlerinin her günü kadr gecesi gibi (KENDİ YOKLUĞUNU HİSSEDİP VAR OLANIN SADECE ALLAH OLDUĞUNU... YAŞAMAK) ALLAH HERKESE NASİP ETSİN BUGÜN AHMED BENİM Mevlâna Celâleddin-î Rûmî Bugün Ahmed benim, Ama dünkü Ahmed değil! Bugün Anka benim, Ama yemle beslenen kuşcağız değil. “Enel hak” kadehiyle bir yudum içen, sızdı tanrılık şarabından; Şişelerle, küplerle içtim ben, yine sızmadım. Ben sultanların aradığı sultan, Ben hacetler kıblesiyim. Gönlün kıblesiyim ben. Ben Cuma mescidi değilim; İnsanlık mescidiyim ben. Ben saf aynayım, sırrım dökülmemiş, paslanmamışım. Ben kin dolu bir gönül

cuma sohbetleri 33 KELEBEK

Resim
Bir gün, kırlarda gezintiye çıkan bir adam, kenara oturduğu otlardan birinin dalında, küçük bir kozanın varlığını fark etti. Koza ha açıldı ha açılacak gibiydi. Adam, bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin ediyordu. Böyle bir firsat bir daha ele geçmez diye düşündü; ve bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk dakikalara şahit olmak istedi. Dakikalar dakikaları kovaladı, saatler geçmeye başladı, ama henüz kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkmadı. Sanki, kelebeğin dışarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmiş olabileceğini düşündü. Sanki kelebek elinden gelen her şeyi yapmış da, artık yapabileceği bir sey kalmamış gibi geldi ona. Bu yüzden, kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi: cebindeki küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye başladı. Böylece, bir-iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük, kanatları buruş buruştu. Adam kelebeği izlemeye devam etti; çünkü kanatlarının her an açılıp genişleyeceğini ve narin bedenini taşı

CUMA SOHBETLERİ 32 yılanla dost olunmaz

Eski bir hikâye ama hatırlamakta yarar var; Zamanın birinde bir oduncu, ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana rastlamış. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an göz göze gelmiş. Yaratana olan aşkı "yılan bile olsa" yaratılana yansımış ve yılanı vurmaya kıyamamış. Yılan da duygulanmış, dile gelmiş. "Ey insanoğlu, sen bana kıyamadın, ben de sana bir iyilik edeceğim"demiş. Bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş. Biraz sonra ağzında bir altın lira ile dönmüş ve oduncuya uzatmış. "Bundan böyle ömür boyu sana her gün bir altın lira vereceğim. "Oduncu altını bozdurmuş ve evinde o gün şenlik olmuş. Hiç kimseye olan biteni anlatmamış, ailesi dâhil. Herkes sadece oduncunun çok çalıştığı için durumunun düzeldiğini zannetmiş. Yıllar boyu her gün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. Gel zaman git zaman, oduncu ağır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez olmuş. Birkaç gün geçince bolluğa alışmış evinde darlık ba

cuma sohbetleri 31 HACI RIFKI

Vakit gece yarısı... Ortada ses sada yok... Uzaktan bir iki köpek havlaması duyuluyor o kadar. Rıfkı amcanın yüreği kıpır kıpır... Akşam üzeri hac işlemini birlikte yaptırdığı müstakbel hacı arkadaşlarıyla vedalaşmış, evine gidiyor. Birkaç gün sonra Allah nasip ederse mukaddes topraklara doğru yola çıkacakla. Bu duyguyu ailesi ve çocuklarıyla paylaşmak için aceleci... Tenha sokakta ilerlerken, loş ışığı henüz sönmemiş bir evin önüne geldiğinde pis bir koku burnunun direğini kırıyor. Öyle pis koku ki, midesi bulanıyor. "Üüffff!" diyor gayri ihtiyari, "Bu ne pis bir koku Allahım. Leş kokusu bu be... "Koku sebebiyle sağına soluna bakınırken loş ışıklı pencereden bir ses duyuyor ağlamaklı: - Anne pişmedi mi daha? Durup içeriye kulak kabartıyor. - Az daha sabret yavrum. Az kaldı. Bir başka çocuk sesi. Diğer kardeşi olmalı. - Anne çok acıktım. - Tamam kızım pişiyor işte. Pis koku insanın midesini bulandırıyor. Öğürmemek için çaba gerek.Peki yavrularını teselli etmek istey

CUMA SOHBETLERİ 30 CIRCIR BÖCEĞİ

Resim
Bir gün New-York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. Gruptan biri, bir Kızılderili'dir. Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır aramaya başlar. Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder. Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder. Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı, Kızılderili'ye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?" diye sorar. Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler. Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı