Kayıtlar

cuma sohbetleri 25 karışmam allahın işine!!

Karışmam Allahın İşine Baba erenler bir gün hamama gitmiş. Güzelce yıkanmış, temizlenmiş, göbek taşına uzanıp keyif çatmaya başlamış. Derken, gözü hamamın içinde dolaşan, milletin ayakları altında ezilen hamam böceklerine takılmış. Bektaşi ister istemez düşünmüş ve içinden Allah'a seslenmiş: Yüce Allah'ım, hikmetinden sual olunmaz, lakin ne diye şu hamam böceklerini yarattın? Zavallı hayvanlar, hepsi de kara kuru, çirkin, hiçbir işe yaramaz. Bir de böyle hamam köşelerinde ordan oraya koştururlar, çile çekerler, ayak altında ezilirler. Bektaşi biraz daha fikredip hamam sefasını tamamlamış ve evine dönmüş. Aradan haftalar geçmiş. Bir gün baba erenlerin kaba etinde bir kaşınma başlamıs. Ama ne kaşınma ! Önce tatlı tatlı kaşınırken, bektaşi artık dayanamaz olmuş. Kaşındıkca kaşınmış, kaba etleri yara bere içinde kalmış. İş zevk vermekten çıkıp adeta bir işkenceye donüşmüs. Erenler artık sırtüstü yatamaz, oturamaz olmus. Tanıdığı ne kadar doktor varsa hepsine kaba etlerini göstermiş

cuma sohbetleri 24 AĞA

Köyün ağasıydı, dededen, babadan kalma bir zenginlikti onunki. Malları da, namı da ata yadigârıydı. Varsın olsun. Ona göre, sorun yoktu. Zira, onu köyün bir numaralı adamı yapmaya yetecek kadar malı da vardı, namı da... Ağa demek, bir bakıma, köyün padişahı demekti. Sözünün üstüne söz gelmezdi. Hele bir gelsin; getiren ya anında özür diler, ya derhal karşısından kalkardı. Hele kalkmasın; başkaları kaldırırdı. Hele kaldırmasınlar; ağa yapacağını bilirdi. Önünde yürüyen de olmazdı, ardından konuşan da. “Ağa”ydı bugüne bugün. Köy küçüktü gerçi, ama ağa büyük adamdı. Herşey iyi hoştu da, ağanın ağzının tadını kaçıran bir sorun vardı. O da hallolsa, hiçbir sorun kalmayacaktı. Ağa, köyün imamından yana dertliydi. Gerçi kendisinin namaz-niyazla fazlaca işi yoktu. Allah'ını bildiğini, çok sevdiğini söyler; “Yalnız, Allah'la kul arasına girmeye gerek yok” diye eklerdi. Namaz, onunla Allah'ı arasında bir meseleydi. Yine de, köyün camisine hiç uğramamak olmazdı. “Gavur değiliz herhald

cuma sohbetleri 23 FATİH (FETİH)

Resim
iSTANBUL ELBETTE FETHOLUCAKTIR. ONU FETHEDEN KOMUTAN NE GÜZEL KOMUTAN ONU FETHEDEN ASKER NE GÜZEL ASKER" MÜJDESİNE MAZHER OLAN HZ FATİH VE ASKERLERİ BİZE CENNET BAHÇELERİNİ HEDİYE ETTİLER Fatih Sultan Mehmet,Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e karşı duyduğu derin muhabbetini,en güzel biçimde İstanbul'un fethinde ortaya koymuştur. Fethin hazırlık aşamasında,Rumeli Hisarı'nı, O nun güzel ismi ''Muhammed''in arapça yazılışına göre inşa ettirmiş ... Hatta kendiside yapımı sırasında bizzat taş taşımıştır. İSTANBUL GÜZEL ŞEHİR BOĞAZDA İNCİ BİR KOLYE .... hayırlı cumalar hayırlı hafta sonları

cuma sohbetleri 22 görebilmek

Resim
Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa; - Buranın yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.. Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra; Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde..Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez. - Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk. Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten. - İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?. -Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk... Üstelik manolyalar da katılıyor onlara.. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde farketmiş çocuğun kör olduğunu.. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini

19 /05/1919 VE SIRLARI

Resim
ATATÜRK ne kadar manidar ne kadar akılcı ve bilimsel bir düşünce ile bu bayramı TÜRK gençliğine armağan etmiş. NEDEN çünkü şu geliyor aklıma birden . Allah Resulü’nün; “Ben rabbimi genç bir delikanlı suretinde gördüm” sözleri birden ikisiyle bağdaştı . Delikanlılık, insan bedeninin en olgun, en kemâle çıkmış zirve hâlidir. O delikanlılık devresinden sonra, beden tükenişe geçer. Sıfır yaştan 18-20 yaşına kadar olan devrede tam zirveye erişilir; ondan sonra hücreler yıkılmağa başlar!. Yıkılış tabîi daha ağır gidiyor, onun için bedenin yaşamı daha değişik oluyor. Şimdi, görülen o kemâl sûret, Rabb`in sûrete bürünmüş hâli.. O sûrete bürünmüş hâlinde ben Rabbı`mı gördüm demektir. En güzel hâlinde gördüm demektir. EN GÜZEL HALİNDE GÖREN ZATLAR BİR ŞEKİLDE KENDİLERİNİ ÇOK GÜZEL İFADE ETMİŞ ÇOK ........... 19 mustafa kemal atatürk isminde 19 harf vardır. doğum tarihi 1881, 19 un 99 katıdır. 1881 rumi tarihe çevrilirse 1297 çıkar. 1297, 1+2+9+7=19 dur. 1881 tarihinden 19. yy sonuna 19 yıl kalmı

CUMA SOHBETLERİ 21- BİR BUÇUK DERVİŞ

Resim
Şeyh Hacı Bayram Veli`ye derviş olanlardan vergi alınmıyor... O devirdeki kural bu!.. Zamanın padişahının Ona olan saygısından koyduğu bir kural.. Önüne gelen de bu nedenle Şeyh Hacı Bayram`dan el alıp, derviş oluyor!.. Gün geliyor, Ankara civarında kırk bin kişi Hacı Bayram Veli `ye derviş oluyor, ki artık o civarlardan vergi alınması diye bir olay söz konusu değil.. Şikâyetler ulaşınca Padişaha, o da haber yollatıyor: -Efendim, şeyhim, durum böyle böyle!. Hakikaten bunlar dervişleriniz ise hüküm, câridir, vergi alınmayacak!. Ancak bunlar gerçekten sizin müridleriniz mi?... "Ben size bildirirm, neticeyi " diyor Şeyh Hacı Bayram ve ilan ediyor: -Benim bütün dervişlerim falanca gün Ankara ovasında toplansın!.. Büyük bir çadır kuruluyor, kazanlar kaynıyor, yemekler pişiriliyor...ilâhiler, dualar, zikirler... En sonunda, Hacı Bayram Veli çıkıyor ortaya.. Diyor ki : -Kim gerçekten bana teslim olmuşsa, dervişimse gelsin, ben onu kesip, kurban edeceğim Allah`a; ve Allah`a ulaşacak!

ANNELER GÜNÜ ...KUTLU OLSUN ... SEVGİLER KUCAK DOLUSU

GERÇEK GÜZELLİK “Bebeğimi görebilir miyim?" dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi. Mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu. Anne ile bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu. Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı. Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu. Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı, ağlayarak ; - "Büyük bir çocuk bana ucube dedi." Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi, eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi, her zaman ona "genç insanların arasına karışmalısın" diyordu, ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyord