Kayıtlar

CUMA SOHBETLERİ 18 ASLAN DÖĞMESİ

Resim
MEVLANA DAN... Adamın biri görmüş sırtına dövme yaptırmışları, heveslenmiş, aslan dövmesi yaptırmağa gitmiş... - Bana da, demiş, aslan dövmesi yap!.. - Peki, demiş dövmeci; benim mesleğim dövme yapmaktır.. Gel, otur dövmeyi yapayım.. Dövmeci başlamış iğneyi batırmağa.. - Ayy! Ayy! diye başlamış bağırmağa adam... - Ne yapıyorsun arkadaş; canım çok yanıyor!.. - Aslanın yelesini yapıyorum" demiş. - Aman, demiş, yelesini yapma, başka yerini yap!.. Dövmeci başlamış bu sefer sırtının başka yerlerine iğneleri batırmağa.. Adam gene bağırmağa başlamış: - Aman, dur! Yapma, çok acıyor, neresini yapıyorsun? - Aslanın pençesini yapıyorum... - Aman pençesini de bırak, başka yerini yap!. Dövmeci gene başlamış iğneleri batırmaya.. Bu defa gene bağırmış adam: - Yine neresini yapıyorsun aslanın?.. demiş. - Kuyruğunu!.. "Ben vazgeçtim kardeşim, katlanamam bu aslanın acısına!.." demiş "Aslandan da vazgeçtim, dövmesinde de... " Adam çekmiş gitmiş!. Şİmdi o hesap, "vahdet"

23 nisan dünyada ilk tek çocuk bayramı

Resim
Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk çocuklarına armağan ettiği bu bayram, bugün dünyadaki tek çocuk bayramı olarak dünya çocuklarının da katılımıyla coşkuyla kutlanacak. Pamukkale Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Veysi Akın’ın "23 Nisan Milli Hakimiyet ve Çocuk Bayramı’nın Tarihçesi" başlıklı çalışmasına göre, 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılınca TBMM, 1 Kasım’ı Milli Hakimiyet Bayramı kabul etti. Resmi olarak 1 Kasım gözükse de Meclis’in açılış tarihi olan 23 Nisan "Milli Hákimiyet Bayramı" olarak kutlanmaya başlandı. Çocuk bayramı ise Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin yani bugünkü ismiyle Çocuk Esirgeme Kurumu’nun 23 Nisan 1927’de bugünü "Çocuk Bayramı" ilan etmesi ile başlatıldı. Bu ilk ’Çocuk Bayramı’nı Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa himaye etti. Etkinlikler sırasında Mustafa Kemal Paşa, arabalarından bi

EY ATA !!!!!!!

Resim
Yine uyanmaktayım alaca bir sabaha, Bilirim sabahlar seninle güzel EY ATA! Doğan güneş gibi doğdun karanlık yurduma; Bilirim yurdum seninle güzel EY ATA! Bilmezlermi; insanlar aydınlık seninle var, Bilirim aydınlık seninle güzel Ey ATA! Değişmedin yurdumun bir parça toprağını Bilirim yurdum kanlarla sulandı EY ATA! Adını Mustafa KEMAL olarak yazdın tarihe! Bilirim dünya adınla döner EY ATA! Ne kadar imkansız tarif edemem ama; Bilirim bağlantın var Hz Muhammed MUSTAFA yla!!!! şair :VİRGO

CUMA SOHBETLERİ 17 KÖRLER KÖYÜ

Resim
Dere tepe, dağ taş dolaşmayı çok seven tek gözlü bi adam varmış. Yürür yürür gider, gider gider yürürmüş. Birgün uzaklarda renkleri karmakarışık bi köy görmüş; alacalı bulacalı garip bi köy. Yaklaşmış köye doğru. Yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf, insanları bir tuhafmış köyün. Köyün içine girince anlamış meseleyi. Körler köyüymüş burası. kadınların, erkeklerin, çocukların velhasıl herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri.Gezgin tek gözlü adam karar vermiş burda yaşamaya. "hiç değilse benim tek gözüm var" diyormuş. "körler ülkesinde şaşılar kral olur derler. Ben de bunların başına geçer yaşarım " Körlerin gözleri yokmuş ama elleri, kulakları, burunları çok hassasmış. Kendilerine göre kurdukları bir düzen içinde yuvarlanıp gidiyolarmış. Adam şaşkın hallerine bakıyomuş onlarin. Yürümeleri, konuşmaları doğrusu başka türlüymüş. Birgün körlerden biri ötekilerden birinin malını çalmış. Sadece tek gözlü adam görmüş bunu. Bağırarak ilan etmiş "filanca falancanın malını ça

14-20 nisan kutlu doğum haftası

Resim
ALEMLERE RAHMET OLARAK DÜNYAYA TEŞRİF EDEN O YÜCE ZATIN DOĞUM U KUTLU OLSUN ; BİZİM BİLİNÇLERİMİZDE İNŞALLAH O NU ANLAMAK İDRAKİ NASİP OLUR. Annelerin sultanı Peygamberimizin annesi Hz. Âmine son nefesini verirken peygamberimiz kulağına şöyle fısıldamıştır; “Her yaşayan ölür, Her yeni eskir, Her yaşlı göçer, Ben de öleceğim. Fakat senin gibi temizBir vekil bırakacağım içinAdım asla ölmeyecektir. ”Hz. Aişe Validemiz; Eğer Mısır’dakiler Peygamber efendimizin yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı,Güzelliği dillere destan olan Hz. Yusuf’un pazarlığında hiç para vermezlerdi. Bütün mallarını efendimizin yanaklarını görmek için saklarlardı.Zeliha Hz. Yusuf’a âşık oldu diyerek kötüleyen kadınlar Allah’ın Resulünün parlak alnını görselerdi,Ellerinin yerine kalplerini keserlerdi de acısını duymazlardı.”

CUMA SOHBETLERİ 16 DEDİKODU

Resim
Bilge, karşısında duran iki adamı ilgiyle süzerek, "Sorun nedir?" diye sormuş. Adamlardan biri diğerine işaret ederek,"O, yaptığı dedikodularla sadece benim şöhretimi mahvetmekle kalmadı, bu köydeki pek çok insanın da canını yaktı!" demiş. Öteki hemen atılmış: "Üzgünüm... Böyle olsun istememiştim. Tüm söylediklerimi geri alıyorum. " "Yaa... bunun gerçekten her şeyi düzelteceğini mi sanıyorsun?" diye söze katılmış bilge, "Yarın köy meydanına kuş tüyü yastığınla gel." "Nasıl yani?..." "Dediğimi yaparsan anlayacaksın. " Ertesi gün köy meydanında buluşmuşlar. Bilge, adamın eline bir makas vermiş ve yastığı kesip içindeki tüyleri boşaltmasını söylemiş. Yastıktan boşalan tüyler rüzgârla birlikte etrafa savrulunca, "Şimdi," demiş bilge, "Bunların hepsini toplayıp bana getir." Adam saşkınlıkla, "Ama bu mümkün değil!" diye cevap vermiş. "Baksanıza, duvarların ardındaki bahçelere kadar savru

CUMA SOHBETLERİ 15 ACIDAKİ HİKMET

Resim
Verdiğin acılar için sana şükürler olsun Allah'ım ; -- 'Gün gelecek Allah'a bana yaşattığı bu sıkıntılar için şükredeceğimi biliyorum' demişti bir arkadaşım. Belki de hayatının en zor günlerini yaşıyordu. Zorlukların insana ne kadar büyük dersler verdiğini uzun uzun konuşmuştuk. Bir acının öğrettiğini bin kahkahanın öğretemeyeceği üzerine bir çok örnekler vermiştik o konuşmamız da. Aradan iki yıla yakın bir zaman geçince arkadaşımın haklı çıktığını gördük. O günlerin acı görünen olaylarının, kendisine ne kadar büyük kapılar açtığını gördükçe 'verdiğin acılar için sana şükürler olsun Allah'ım!' demeye başladı. Gündüzleri fırsat buldukça bir araya geldiğimiz arkadaşıma O günlerde aşağıdaki hikayeyi yollamıştım. Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüz yıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun birs anat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı. Hayran

merhum MUHSİN YAZICIOĞLU VE KADER ARKADAŞLARINA!!!

Resim
ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUZ... RUHLARI ŞAD ; MEKANLARI CENNET OLSUN YA MUHSİ!!! Hadsiz acz ve zaaf içindeyim Düşmanlarım pek yaman incitenim sayısızdır Sana şükrüm yetersiz arzularım hesapsızdır Fıtratımın diliyle yalvarıyorum dualar ediyorum İsteyenlerin ve istenenlerin sayısını bilen ancak sensin Kalbime yoldaş eyle merhametini

CUMA SOHBETLERİ 14 İNCİ !!!!

Resim
Okyanusun dibinde yatan bir istiridye, su üzerinden akıp geçsin diye, kabuğunu açmış. Su içinden geçerken, solungaçları yiyecek toplayıp midesine gönderiyormuş. Aniden, yakınındaki bir balık,bir kuyruk darbesiyle kum ve çamur fırtınası yaratmış.İstiridye de kumdan nefret edermiş; zira kum öylesine pürüzlüymüş ki kabuğunun içine kaçarsa son derece rahatsız olurmuş. İstiridye derhal kabuğunu kapamış ama çok geç kalmış; Sert ve pürüzlü bir kum taneciği içeri girip, iç derisi ile kabuğun arasına yerleşmiş. Kum tanesi istiridyeyi ne çok rahatsız ediyormuş. Ama, kabuğunun içini kaplaması için kendine verilmiş olan salgı hücresini hemen çalıştırarak, minik kum tanesinin üstünü kaplamaya başlamış; ta ki, nefis, parlak ve düzgün bir örtü oluşana kadar... İstiridye, yıllar yılı, minik kum taneciğinin üstüne katlar eklemeye devam etmiş ve sonunda müthiş güzel, parlak ve son derece değerli bir inci oluşmuş........ Karşı karşıya olduğumuz problemler bu kum taneciğine benzer, bizi rahatsız ederler

CUMA SOHBETLERİ 13 DOST

Resim
Dost !. Genç adamın biri, Dermiş babasına her gün; 'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi' Baba, itiraz eder, Olmaz öyle çok dost, hakikisi Belki bir, belki iki, Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki... Devam eder durur konuşma. Aralarında başlar bir tartışma, Karar verirler bir sınava, Dostun hakikisini anlamaya... Bir akşam bir koyun keserler, Ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna, 'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'. Çuvaldan kanlar damlamakta, Sanki öldürmüşler de bir adamı, Koymuşlar çuvala, Dıştan böyle sanılmakta. Delikanlı sırtlar çuvalı, Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı, Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, Almaz içeri arkadaşını, Böylece tek tek dolaşır delikanlı, Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını. Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. evlat geriye döner. Ama içten yıkılır... Babasına dönerek; 'haklıymışsın baba' der. Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana. Baba 'hayır Evlat'

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ !!!!!!!!!

Resim
Çanakkale AskeriAdına binlerce destan yazılan Yıllar sonra bir bir anılan Toprağına taşına yazılan Çanakkale mi şehit,şehit mi Çanakkale Adım adım koşan asker Düşmanını yenen asker Vatanını seven asker Çanakkale mi şehit,şehit mi Çanakkale Tüm dünya'ya örnek asker , Komutanıyla yürek asker Vatan millet diyen asker Çanakkale mi şehit,şehit mi Çanakkale Çanakkale geçilir mi sandın Topuna tüfeğine mi kandın Türk'ü yenilir mi sandın Çanakkale mi şehit,şehit mi Çanakkale Al bayrakla koşan asker Ölüm emrini alan asker Yaralı düşmanı saran asker Çanakkale mi şehit,şehit mi Çanakkale Bu destan anlatılmaz yaşanır Bu şehitler unutulmaz anılır Koca Seyit Bismillah der kaldırır Çanakkale mi şehit,şehit mi Çanakkale Ramazan Bilgin Çelik TÜM ŞEHİTLERİMİZİN RUHU ŞAD OLSUN!!!!! AYRICA BUĞÜN ANNEMİ N DOĞUM GÜNÜ ONUN DA DOĞUM GÜNÜNÜ NACİZANE YÜREĞİMLE KUTLUYORUM.

CUMA SOHBETLERİ 12 Zengin Kralın Eşleri !.

Resim
Bir ülkenin çok zengin kralı varmış. Bu kral dört eşliymiş. Kral ilk eşini hiç sevmediği gibi ona çok kötü davranır ve üzermiş. Hatta yüzünü bile görmediği de olurmuş. Kral ikinci eşini çok severmiş. Her şeyini onunla paylaştığı gibi; onu güzel giysilerhediyelerbir birinden pahalı ziynetler takarilk güzel yiyeceği ona tattırmaktan zevk alırmış.Kral üçüncü eşini de severmiş. Onu kıskanırmışta. Hatta kimsenin görmemesi ve onu almaması içinde saklarmış. Zaman zaman onunla gururda duyarmış. Onsuz yapamayacağını düşünürmüş. Kral dördüncü eşine çok bağlıymış. Ve her düşüncesini her planını ona açar onunla hareket edermiş. Kimi zaman derdini kimi zamanda dostluğunu paylaştığı bu eşine sonsuz bir sevgi de beslermiş.Ve kral birgün ölümcül bir hastalığa tutulmuş. Hasta yatağında yatarkenbu ölüm yolculuğuna eşlik edecek eşin kim olacağını ikinci eşini yanına davet ederek sorgulamış; Kral; - Yakında öleceğimbenimle bu ölüm yolculuğunu birlikte yapar mısın?İkinci eş; - Hayır bu imkansız! Kral; - Ne

ALEMLERE RAHMET EFENDİMİZ VE 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

Resim
MEVLİD KANDİLİ TÜM İNSANLIK ALEMİNE.. 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ TÜM KADINLAR ALEMİNE KUTLU OLSUN; PEYGAMBER EFENDİMİZ KADINLARA ÇOK ÖNEM VERİRDİ İŞTE KISA BİR ÖRNEK (ne kadar ince değilmi ? Peygamberimiz ashabıyla otururken bir kadın i çeri girer. Oturanlardan biri ayağa kalkar ve yerini kadına verir. Hz. Peygamber (sav) bu ince ve nazik harekete ilgisiz kalmaz. Yer açana sorar:"Bu kadın senin annen mi?"Adam, "Hayır" der.Peygamber Efendimiz bu sefer:"Peki kardeşin veya başka bir tanıdığın mı?"Adam tekrar "Hayır, değildir" der ve cümlesine şöyle devam eder:"Sadece ona saygı göstermek i çin yer açtım."Bu söz üzerine Peygamber Efendimiz, "Allah da sana cennette yer açsın! Sana genişlik versin" diye dua eder... HEPİMİZ ANANLARDAN DEĞİL UYGULAYANLARDAN OLALIM.. SEVGİLERİMLE!

CUMA SOHBETLERİ -12 AYNA

Resim
Doğu ülkelerinden birinde yüksek bilinç öğretilerinin verildiği ''Zen Dergahı'' nda öğretiye tamamlanmış birine törenle bir kitap armağan edilir.Kitabı alan kişi, sayfaları açar bakar ve yüzündeki şaşkınlık ifadesiyle çevresine, gördüğünden ötürü oluşan hayretini yansıtır. Bu töreni izleyen yeni öğrencilerden biri kitabın bu kişide yarattığı şaşkınlıktan ötürü içindekini merak eder. Ancak, tüm çabalarına karşın kitabın içindekilerini öğrenemez. Öğreti bitmeden, bu kitaba el sürmek olanağı olmadığını kendisine anlatırlar. Çaresiz dayanmış, öğretileri yutarcasına beynine katmaya, benimsemeye çabalamış dergahın yeni öğrencisi... Sonuçta beklediği gün gelip çatmış. Mezun olurken tören düzenlenmiş ve kendisine o kitabın bir eşi armağan olarak sunulmuştur. Yıllardır, törende alacağı kitabın içindekileri merakla bekleyen bu öğrenci kitabı aldığı halde açmıyor her nedense artık içindekileri merak etme gereği duymuyormuş! Çünkü, öğrendiklerinin dışında yer yüzünde önemli hiçbir

ÇOCUKLUK ANILARIM.....

Resim
Ben çocukluk hikayemi; annemin bana doğuma gittiği andan itibaren kısa kısa anlatayım .sizlereee.. annem benim doğumumdan önce 1 hafta hastanede kalmış koma halinde doğum (sezaryen) a giderken babam a doktor ya bebek ya hanım demiş hangisini kurtaralım..tabiki ANNEM ... ama yiyecek lokması olan bende kazasız belasız doğmuşum ... hastane adım cimcime neyse kendimi bildiğim 3 yaşları falen ... bursada telefriğe binilecek ve ben kayıp ben oradaki görevli ile muhabbet etmede idim .... ben bebek isterim ben herşey isterim yoktan da anlamam!sonra da hızla karşıdan karşıya geçtim cadde de ise vızır vızır arabalar geçmede ... ozamanBABAM DAN OKKALI Bİ DAYAKTA YEDİM .... çocukken ben okuma yazmayı öğrenmek için güya okula gidiyorum önlük çanta beslenme tam techizat mahallede dolaşırdım yaşım küçük 4 falan sonrada eve gelirdim ...ders yapardım .. çocukken evimizin bahçesinde erik. erik ağacında salıncak sallanırdım dut ağaçlarından inmezdim... erkek çocuklarıyla misket, top oynardım hep yenerdim

CUMA SOHBETLERİ 11- EN DEĞERLİ İNSAN

Resim
İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı. Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği; birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti. Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu. Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver." Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri bü

CUMA SOHBETLERİ 10 (HAYIR-ŞER)

Resim
Hayır Bir zamanlar Afrikadaki bir ülkede hüküm süre bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister baskasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi: Bunda da bir hayır var! Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi: "Bunda da bir hayır var!" Kral acı ve öfkeyle bağırdı: "Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?" Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak

GAZANFER ÖZCAN a allahtan rahmet diliyorum...

Resim
İstanbul - Devlet Sanatcısı Gazanfer Özcan tedavi gördüğü Amerika n Hastanesi'nde bu akşam hayatını kaybetti. Gazenfer Özcan, 1.5 ay önce rahatsızlanarak Amerika n Hastanesi'nde yoğun bakım ünitesine alınmıştı. Beyin'e giden damarlarda tıkanıklık bulunan Özcan akciğerlerinden de rahatsızdı. Ünlü oyun cunun durumu bugün kötüleşmiş ve bilincini yitirmişti. ÜSTAD IN YERİ DOLDURULMAZ ...... MEKANI CENNET OLSUN........

blog ödüllerim....

Resim
bendenize blog ödülünü layık gören sıla ve paşanın annesine .... sevgi ve saygılarımla... SEVGİYE DAİR NE VARSA ISMARLADIM BEN HERKESE; LALENİN ,GÜLÜN, RENGİ AŞKIN İÇİN ÖMRÜMÜZDE ; Güleç yüzlü , güzel özlü, Üstüne gitmeyin.Açıksözlü, Lisanında yoktur.İki yüzlü. Değirmen Taşı gibi öğütür. En sevimli haliyle de övünür. Rengarenktir yaşamı ; ikizler hali. Emeline ulaşır her durumda talihli. Nükteleri noktasızdır; sürer hayali. bende bu ödülü tüm blogçu arkadaşlara itham ediyorum.. emeklerinize sağlık..... ayrıca sevgililer gününüzü kutluyorummm .....

CUMA SOHBETLERİ 9 - GÖL OLMAK

Resim
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. - "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle: - "Acı" diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: - "Tadı nasıl?" "Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak .- "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam, "Hayır" diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: - "Yaşamdaki ıstırap

CUMA SOHBETLERİ-8 TANRI MİSAFİRİ

Resim
İbrahim Nebi, biliyorsunuz keremiyle, zehasıyla ünlü bir zât!. Sofrasında kimse olmadan boğazından bir lokma geçmezmiş. Bir akşam yine sofrasını kurmuş. Gelen olmamış, yalnız kalmış. Rabbine yakarmış... ''Yarabbi! Yine sofram boş kaldı! Ne olur bir misafir yolla soframa…” İbahim'in duasını kabul etmiş Cenâb-ı Hak... Derken biraz sonra birisi seslenmiş dışardan.. “Kimse var mı burda?” Hemen fırlamış yerinden İbrahim, kapıyı açmış. “Hoşgeldin”, demiş... “Buyur...Tanrı misafiri eyvallah..Gel, otur” ... Oturmuşlar, ne varsa sofraya konmuş... "Bismillah" demiş, elini uzatmış İbrahim Nebi... Adam da elini uzatmış, ordan ekmek koparmış.. ''Aaa!'' demiş İbrahim, “Besmele çek! Allah'ın adını an!. Bu nimeti bize veren Allah!”… Yaşlı, sakalları göbeğine düşmüş ihtiyar, “Ben”, demiş, “Tanımam senin rabbini.. Kimdir o?..” İbrahim aleyhisselâm; “Olmaz!” demiş... “Bana Alllah'ın verdiği bu rızkı, O'nu tanımayan, O'nu reddeden birine nasıl veririm?

BALIKÇI

Resim
Amerikalı zengin işadamı, bir iş seyahati sırasında küçük bir Meksika kıyı kasabasına uğrar. Limanda gezerken, ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker. Merakla yanına yaklaşır ve sorar, - “Merhaba, bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı ? Balıkçı, tümünü bir-iki saate yakaladığını söyler. İşadamı bu kez, niçin daha uzun süre kalıp daha fazla balık yakalamadığını sorar.Balıkçı, ailesinin geçimi için bu kadarının yettiğini söyler.Amerikalı işadamı merakla balıkçıya kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı anlatır..., - “Geç vakit yatarım, sabah birazcık balık yakalarım. Sonra çocuklarımla oynarım,öğlende de karım Maria ile biraz siesta yaparım.Akşamları, amigolarla beraber gitar çalıp şarap içeriz, eğleniriz. Dolu ve meşgul bir yaşantım var senyör .”Amerikalı gerinerek, - “Benim Harvard'dan MBA'm var ve sana yardım edebilirim. Balık tutmak için daha çok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne ile çalışmalısın.Bu tekneden e

CUMA SOHBETLERİ 8-(ALLAHI MİSAFİR ETMEK)

Musa Aleyhisselâmın ümmeti: - Ya Musa! Rabbimizi yemeğe davet ediyoruz. Buyursun bir gün misafirimiz olsun. Nemiz varsa ikram etmeye hazırız, dediklerinde Musa Aleyhisselâm, onları azarladı. «Nasıl olur, Allah (haşa) yemekten, içmekten ve mekândan münezzehtir» diyerek bir daha böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemelerini tenbihledi. Fakat Musa Kelîmullah Turu Sina'ya çıkıp, bazı münasaatta bulunmak istediğinde, Allah tarafından şöyle nida olundu: - «Ya Musa neden kullarımın davetini bana getirip söylemiyorsun?» Musa Aleyhisselâm: «Ya Rabbi, böyle daveti size gelip söylemekten haya ederim. Nasıl olur, Zatı Ulûhiyetiniz onların söylediklerinden beridir» dedi. Allah (c.c.): «Söyle kullarıma, onların davetine Cuma akşamı geleceğim» buyurdu. Musa Aleyhisselâm gelip kavmini durumdan haberdar etti, hazırlığa başlandı, koyunlar, sığırlar kesildi. Mümkün olduğu kadar mükellef bir yemek sofrası hazırlandı. Çünkü misafir gelecek olan ne bir vali, ne bir padişah, ne bir başka yaratıktı. Kâ

sevgili balküpü beni mimlemişti...

5-6 gündür bloga girip yazı yazamadım.... işlerim çok yoğun evde tadilat var temizlik malum akşamdan akşama yapıyorum yemek yap v.s.... bu yüzden kitap ta okuyamadım son zamanlarda .son okuduğum kitap ise olumlu düşünmenin gücü ..... blogumda değinmiştim konusuna ve özelliklerine 161.sayfanın 5. cümlesi şöyle; Bir gün telefon edip akşam yemeği birlikte yemeği teklif etti. (bu kitap zorluklar karşısında mücadeye etmeyi öğretiyor .güzel bir kitap.)

CUMA SOHBETLERİ 7-(Bugün arkadaşlarınıza, onlarla ne kadar ilgilendiğinizi gösterin)

Resim
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker en iyi arkadaşının az ileride, kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye siperden çıkaramayacağı gibi bir ateşaltındaydılar. Asker teğmenine koştu hemen: - Komutanım, bir koşu arkadaşımı alıp geleyim mi? "Delirdin mi?" der gibi baktı teğmen... - Gitmeğe değmez oğlum, arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın! Ama asker o kadar israr etti ki, teğmen izin vermek zorunda kaldı. - Peki, dene bakalım! Asker yoğun ateş altında fırladi siperden ve mucize eseri, arkadaşının yanına kadar gitti, yaralı arkadaşını sırtlandığı gibi taşıdı. Birlikte siperin icine yuvarlandılar. Teğmen koşup yaralıya bir göz atti ve nefes nefese bir kenara yıkılmışaskere döndü: - Sana hayatını tehlikeye atmaya değmez, dememiş miydim! Bu zaten ölmüş... - Değdi Komutanım, değdi! dedi asker. - Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun? - Gene de değdi komutanım, çünkü yanına vardı

İÇİMDEN GELDİĞİ GİBİ...

HAK ŞERLERİ HAYR EYLER ZANNETMEKİ GAYR EYLER AŞIK ANI SEYREYLER GÖRELİM MEVLAM NE EYLER NE EYLERSE GÜZEL EYLER.... ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ

sayın GÖNÜLDENELEDÖKÜLENLER ARKADAŞIM

Resim
tarafından mimlendim filistin hakkında ... o kadar çok şey yazılıp çiziliyor takipçisi oluyorum.dillendirmek bi o kadar zor ..... öldürülenlere allahtan rahmet diliyorum.emininki allah mazlumun ahını zulmedenden alır .....her halukarda barış tan yanayım kavgadan değil .... F eryat figan eden insanlar, İ nleyip ,sızlanıp , kan ağlıyor, L isanla anlatması çok zor İ çimiz karalar , bağlıyor, S essizlik bu dünyaya çökmüş; T ers yüz olmuş hayatlar, İ liklerimize kadar işlemiş, N efreti kusmuş,gözü dönmüş ...... (çok çok özür diliyorum arkadaşımdan) (çok yorgunum ve dalgınım)

TABLO

Resim
Bir gün Avrupa'nın ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen çocuğun biri bir vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablo belli ki oldukça pahalıdır. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile o mağazaya gider. Şanslıdır tablo hala satılmamıştır .İçeri girer ve tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve -" Abim'in doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum. Tüm paramda bu kadar" der. Ressam bir süre düşündükten sonra resmi paketler ve resmi satar. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar. Mağazada adamın arkadaşlarıda vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar. -Sen ne yaptın o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar cüzi bir rakama sattın? Adam cevap verir: -Evet ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim. Ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim.

CUMA SOHBETLERİ6- KIYMET BİLMEK

Resim
Yaşlı bir marangozun emeklilik zamanı gelmişti. İşveren müteahhidine, çalıştığı konut yapım işimden ayrılmak ve eşi, büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yaşam sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette özleyecekti. Emekli olmak ihtiyacındaydı ne var ki. Müteahhit iyi işçisinin ayrılmasına üzüldü. Ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe girişti, ne var ki gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek pek kolaydı. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini adamın olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizlikti!.. işini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. "Bu ev senin" dedi, "sana benden hediye".Marangoz şoka girdi. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar mıydı! Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi hayatımızı kurarız. Çoğu zamanda,yaptığımız işe

KENDİNİ DÜŞÜNME!

Resim
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine. "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?""Bakın göstereyim" demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına . En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.Bunun üzerine "Şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyrun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeş

Gül Yaprağı

Resim
Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer v ard

YANSIMA

Resim
Bir adam, oğlu ile ormanda yürüyüş yapıyor. Birden çocuk takılıp düşüyor ve canı yanıp "Ahhhh" diye bağırıyor. İlerideki dağın tepesinden "Ahhhh" diye bir ses geri geliyor. Çocuk şaşırıyor. Merak ediyor ve "Sen kimsin" diye bağırıyor. "Sen kimsin" diye cevap geliyor dağdan..Çocuk kızıyor. "Sen bir korkaksın" diye bağırıyor. Dağdan gelen ses "Sen bir korkaksın" diye cevap veriyor. Çocuk babasına dönüp "Ne oluyor böyle?" diye soruyor. "Oğlum" diyor adam, "Dinle ve öğren!" Dağa dönüp "Seni seviyorum" diye bağırıyor. Gelen cevap "Seni seviyorum" oluyor. Baba tekrar bağırıyor, "Sen bir harikasın.." Gelen cevap "Sen bir harikasın.." Oğlan çok şaşırıyor, ama ne olduğunu gene anlayamıyor. Babası anlatıyor.. "İnsanlar buna 'Yankı' derler, ama aslında o 'Yaşam'dır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam davranışlarımızın aynasıdır.

CUMA SOHBETLERİ-6 AFFETMEK ADINA GÜZEL BİR KISSA

Resim
Bir lise öğretmeni derste öğrencilerine şöyle der: "Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!" Ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Ögretmen :"Şimdi, bugüne kadar affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun!" Bazı öğrenciler torbalarına 3'er-5'er tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen :"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okulda hep yanınızda olacaklar."Aradan bir hafta geçer. Hocaları sınıfa girer girmez, öğrenciler şikayete başlarlar:"Hocam, bu ağir torbayı her yere taşımak çok zor. Hocam, patatesler kokmaya başladı. İnsanlar tuhaf bakıyorlar, hem sıkıldık hem yorulduk.... "Öğretmen :"Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ru

ÇİVİ

Babası oğluna bir torba çivi verir ve ona kontrolunu, sabrını her kaybettiğinde ceviz sandığının üzerine bir çivi çakmasını söyler. Birinci gün çocuk tam 37 çivi çakar.Haftalar ilerledikçe çocuk kendini kontrol etmeyi öğrenir ve daha az çivi çakmaya başlar., Nitekim haftalar ilerledikçe, kendini kontrol etmesinin sandığa çivi çakmasından daha kolay oldugunun farkına varır. Her çivi çakılmadığı günün sonunda durumu babasına bildirir.Bu defa baba oğluna, kendini kontrol ettiği her günün sonunda sandıktan bir çivi sökmesini ister.Haftalar geçer, çocuk, hem sabır hem de kendini kontrol etmenin idrakiyle, tüm çivileri sökmüş olur ve babasını çağırır. Babası çocuğun elinden tutar ve sandığın yanına götürüp ona şöyle der: -Bak oğlum, çok çalıştın ve artık kendini kontrol ederek sandığın üzerinde delik açmamayı öğrendin!?Ancak, sandığın üzerindeki deliklere bir bak!. Hiç bir zaman o delikler kapanmayacak ve eskisi gibi olmayacaklar.Her sabırsızlığın, duygusal tepkimen karşındaki kişinin yufka

MUHARREM10.GÜNÜ AŞURA

Resim
Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi."Bu ne orucudur?" diye sordu. Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler. Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)

ZEN RAHİBİ

Resim
İki Zen rahibi tapınaklarından çevredeki bir köye gitmişler. Ertesi gün dönüşte bir ırmağı geçerken, çok güzel bir kız görmüşler. Kız da ırmağı geçmeye çalışıyormuş. Yaşlı rahip hiç düşünmeden atılmış. Kızı kucakladığı gibi karşıya geçirmiş. Genç rahip bu duruma çok şaşırmış. Çünkü; Zen rahiplerinin kadınlardan uzak durmaları gerekiyormuş. Ama; yaşlı rahip büyük bir üstad olduğu için sormaya da çekinmiş. Akşam tapınağa dönene kadar, genç rahip hep bunu düşünmüş. Akşam yemek yememiş. Hatta bütün gece uyumamış ve sabahı zor etmiş. Sabah kalkar kalkmazda soluğu yaşlı rahibin yanında almış. “Efendim“ demiş . “Yaptıklarınızdan sual olunmaz ama siz dün o kızı ırmaktan geçerken niye taşıdınız? Bizim, kızlardan uzak durmamız gerekmiyor mu?“Yaşlı rahip bakmış ve “İyi ama ben o kızı ırmağı geçince indirdim. Peki sen onu hala niye taşıyorsun?“ demiş

TATLILARIDA AKŞAM YAPTIM (MESALA YANİ)

Resim
YEMEĞİN ARKASINDAN BUYURALIM AFİYET OLSUN

BEN YEMEK MEMEK BİLMEM !

Resim
ŞU YEMEK YAPMAK TA NE ZOR CANIM SAATLERCE YAP 2 DK YE NE ZOR ŞEY EN İYİSİ BİRİ BİZE YAPSA BİZDE YESEK NASILMI BAKIN ÇALIŞTIĞIM RESTORANIN KARIŞIK IZGARA TABAĞI NASIL ? İÇİNDEKİLER NEFİS YAPRAK DÖNERİMİZ, KUZU TANDIR , TAVUK ŞİŞ, KUZU ŞİŞ , NEFİS İÇ PİLAV PİDE

BAKIŞ AÇISI

Resim
Dr.Paul Ruskin, öğrencilerine psikoloji dersini okuturken bir olay anlatıyor; - Hasta ne konuşuyor, nede söylenenleri anlıyor -Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor, - Zaman, yer ya da kişi kavramı yok - Yalnız, nasıl oluyorsa kendi adı söylendiğinde tepki veriyor. - Son 6 aydır onun yanındayım, ne görünüşü için çaba sarf ediyor nede bakımı yapılırken yardım ediyor, - Onu hep başkaları besliyor ve yıkayıp, giydiriyor. - Dişleri yok yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor - Gömleği salyalardan dolayı sürekli leke içinde - Yürüyemiyor - Uykusu düzensiz - Gece yarısı çığlık çığlığa uyanıp herkesi kaldırıyor - Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada sebep yokken sinirleniyor,biri gelip onu yatıştırana kadar feryat figan bağırıyor. Bu olayı anlattıktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle bir hastanın bakımını üstlenmeyi isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler. Ruskin,kendisinin bunu büyük bir zevkle ve istekle yaptığını ve mutlaka onların

kardeşim gece tarafından SOBELENDİM.

Resim
2 yıl var emekli olmama olmak istiyorum 0 sıfır direksiyonu andırdı .artık araba kullanmak istiyorum 0 0 faizle bir yazlık istiyorum. 9 9 ay sonra kızımın istediği üniversiteyi kazanıp üniversiteli olmasını istiyorum. ben de kardeşim paşa yı sobeledim

CUMA SOHBETLERİ-5(İYİLİK VE KÖTÜLÜK SİMGELERİ VE KIZILDERİLİ REİS )

Resim
iyilik=sevap kötülük=günah her yaptıklarımız bu iki kavram arasında gidip gelir . kimi zaman iyi taraflarımız kimi zamanda kötü taraflarımızı ortaya koyar .hayatımızı bu şekilde yaşamaya çalışırız aslında iyilik ve kötülüğe çok güzel bir örnek KIZILDERİLİ REİS VERMİŞ; Yaşlı Kızılderili Reis kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. “Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.” “Neyin simgesi” diye sordu çocuk. “İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekle